23 Haziran 2010 Çarşamba

Tanıyor musun?


Sakın şimdi adını söyleme
daha beni tanımıyorsun
Göz bebeklerim kapanacak nerdeyse
ne kadar da parlak bakıyorsun
Sus ama, sakın bir şey söyleme
gözlerimden içeri daha giremiyorsun
.

Roman Kahramanı

    Yarım kalmış yetim romanın, konuya nereden girdiği tam da belli olmayan bir karakteri gibiydi sanki. Sanki yazar kitabın ortasında zamansız ölmüş, o da bu yüzden, bütün renklerini ansızın kaybedip, allak bullak karanlıklara dökülmüştü. Üstüne yüklenen ne bir özelliği kalmıştı geriye, ne de öyküyü kanatlandıran düşünceleri. Hepsi bir bıçkının hışmından geçmişcesine parça parça ortalığa savrulmuştu. Kendini iyi kötü bir şey zannederek, anlık çabalarla koşuşturduğu bir yolun belirsiz bir yerinde, birden ölüm sessizliğine dalıvermişti. Duvarlarla mı çevrelenmişti etrafı, yoksa bir sonsuzluğun kahredici çaresizliğinde miydi?
    Yarım kalmış bir romanın yarım kalan öksüz bir karakteriydi. Ne kitabın nereden başladığı belirgindi, ne de onu ne zaman içine hapsettiği. Bir yerlerden öylesine girivermişti sanki öyküye. Sonra da herşey öylesine ortada kalmıştı. Yaşantısının ne öncesi vardı, ne de sonrası.