Beni hala duyabiliyor musun?
Yoksa orada da yine
kör fidanların topraklarını mı suluyorsun?
Ya da dört beş kişiye yüksek sesle
kendi doğrularını mı anlatıyorsun yine?
Korku, çocukluğumdan beri kafamda büyüyüp, yaşantıma sürekli çelmeler takan sızlayan bir düşünce oldu hep. Korkularımın temeli, hatırlayabildiğim kadarıyla dört beş yaşlarına, yalınayak bir halının kenarında, dışına basıp basamama kararsızlığına dayanıyor. İnsan o yaşlarında hissettiklerini hatırlar mı? Hiç bilmiyorum. Eğer değilse, “Herhalde olsa olsa en uygunu budur”, diye mi hep düşündüm acaba? Geçmişe bir kere dönebilme şansımız olsaydı eğer, ben o yaşlarıma gitmek isterdim. Babamın gözlerinin içine baka baka, hiç değilse bir kez halının dışına çıkar, çıplak ayağımı tüm gücümle taşa değdirirdim. Böylece sürekli azarlanma korkularımın kaynağını, kökünden hiç yeşertmezdim kafamın içinde belki. Belki de içinde korkunun ve çekinmenin olmadığı, bambaşka bir ilişkimiz olurdu yaşantımızda onunla. Keşke dört beş yaşına gidip, kafamın o sızlayan düşüncesini en baştan değiştirebilseydim.